2.08.2013

AĞUSTOS 2013


ETKİNLİKLER;


Yazlıkta geçen iki hafta dinlenme, deniz ve yürüyüşlerle geçti. özlemin kızını alıp parka götürmek dışında; kitap okuyarak geçti. Özdere'de yapılan folklor şenliği çok güzel geçti. 22 Ağustos'ta Menderes Belediye'sinin düzenlediği şenliğe, Türkiye dışında; Rusya, Sırbistan, Romanya dan da ekipler katıldılar.

KİTAPLAR;

Vee okuduğum kitaplar; ilki " şarkını söylediğin zaman" adını taşıyor. İnci Aral'ın son kitabı. Onun değişik zamanlarda aldığım kitaplarıyla hep ayrı bir yere koydum. Türk kadın yazarlar arasında 4 yapraklı yonca benim için; Füruzan, Pınar Kür, İnci Aral ve Nazlı Eray oldu. Dört yazarın kitaplarının büyük bir çoğunluğunu keyifle okudum.

Şarkını söylediğin zaman hoş bir aşk hikayesi, sonunu tahmin edeceğiniz türden hem de.


Tam bir yaz kitabı. Deniz ile Cihan'ın geçmişte kalan yarım aşk hikayesini dönüşlerle yaşatıyor size İnce Aral. Cihan'ın 70li yılların sonunda Ankara'da, konservatuarda başlayan aşkı otuz yıl sonra farklı bir şekilde ama aynı tutkuyla ortaya çıkıyor. Ülkede yaşanan çalkantıları çok güzel bir tasvirle sunuyor yazar. İnsanları, gençliği, siyaseti, aşkı irdeliyor. Güzel bir kitap, severek okudum.

Yılmaz Özdil'in İsim-Şehir-Hayvan isimli kitabının devamı olan gazete makalelerinden oluşturulan ikinci kitabı isim-şehir-bitki okuduğum ikinci kitap.


19 mayıs törenlerinin iptal edilmesinde başlıyor kitaba, akp icraatlarına ilişkin tatlı sert uslubuyla dilini konuşturuyor. yer yer üzülüp, yer yer gülüyorsunuz. Ancelina Coli nin mülteci kampı ziyareti aklıma gelen yazılarından biri.

Bir diğer kitap "mahşer" adını taşıyor. Dr nin yaz kampanyasından adını duymadığım öğretmen emeklisi bir yazara ait. Osman Şahin hakettiği yerde değil kanımca. Yazdığı eserlerin aldığı ödüllerde bunun göstergesi. İnsanındeğişken ruh halleri kitaptaki her bir öyküde adeta hayat buluyor. Şiirsel tasvirleri kitabı elinizden bıraktırmıyor. On öyküden bazıları; kalonun atı, mahşer, ölü ananın oğlu, kara torba, altın dişli keçiler, huma kadın adını taşıyor. Huma kadın öyküsünü çok beğendim. Düşsel, şehrazatın anlattıkları gibi. 1998 Yunus Nadi hikaye ödülünü almış ayrıca kitap.

"Canım acıyor baba" bir diğer okuduğum kitap. Deniz Kavukçuğlunun okuduğum ilk kitabı; kedi gülüşü adını taşıyordu. Çok keyifle okumuştum kitabı. Kedileriyle ilgili yaşadığı anıları kitabın ana konusuydu. " canım acıyor baba" oldukça farklı bir konuyu işliyor.



Onüç öyküde insanarın hayatlarından alınmış çok gerçekçi hikayeler var. İlk aşkın heyecanını, yürek çarpıntılarını, cinsellikle güçlendirerek anlatıyor. Sanki karakterler gazetelerin üçüncü sayfalarından fırlamış gibi; sanki olaylar ailenizden birilerinin başına gelmiş gibi.Bir diğer kitap Müjdat Gezen'in "galiba ben sanatçıyım" adını taşıyan kitabı. Annem yazlıkta okurken bilmediği bazı olaylardan alıntılar yaptı. Kitanı yıllar önce okumama rağmen hatırlayamadım ve tekrar elime aldım. Anılarından oluşuyor Müjdat Gezen'in. Karşınızda size anlatıyor gibi. Doğum gününden başlıyor anlatmaya 2003 e kadar geliyor.


Aziz ağabeyi en çok andığı kişi. Savaş Dinçel, Ajda Pekkan, Münir Özkul, Kemal Sunal gibi pek çok kişinin adı geçiyor. Anılar sırayla değil, hoş beş ederken nasıl aklına gelirse anlatılmış.

FİLMLER;

Evde Dvd keyfi yapıldı ayrıca. Üç film izlendi. İlki "üçüncü adam" adını taşıyor. Orson Welles'in izlediğim "vatandaş kane" filminden sonra aldığım dvd filmi. 1949 yapımı filmde yönetmen ve baş rol oyuncu Orson Welles. Diğer oyuncular ise; Joseph Cotten, Alida Valli, Trevor Howard.


2. Dünya Savaşının sonrasında Viyana'da geçer hikaye. Şehir, İngiltere, ABD, Fransa ve SSCB tarafından kontrol edilmektedir. Soğuk savaş devam etmektedir. Ucuz western romanları yazan baş rol oyuncumuz, eski arkadaşını görmek ve kendisine yaptığı iş teklifini görüşmek üzere Viyana'ya gelir. Gelir gelmezde arkadaşının bir kamyonun altında öldüğü kendisine bildirilir. Çok üzülür. Mezarlıkta binbaşı ve aktris kız arkadaşıyla tanışır. Binbaşı arkadaşının çok ünlü bir hırsız ve katil olduğunu söyleyince inanmak istemez. Ama gerçekler bir süre sonra karşısına çıkmaya başlar. Arkadaşının ölmediğine, ölü süsü verildiğine inanmaya başlar.Arkadaşı savaş sonrası ilaç karaborsacılığı ile büyük paralar kazanmıştır. Yakalanacağını anlayınca da yer altına inmiştir. Film Viyana'nın hayranlıkla izlediğim kanalizayonlarında bir kovalamaca ile devam eder. Siyah beyaz çekilmiş çok akılda kalıcı ve zekice kurgulanmış bir film.

Orson Welles ile ilgili okuduğum bir kaç ek bilgiyi de paylaşmak istiyorum. Aktör, yönetmen, yapımcı ve yazar olarak döneminin dahisi. 2yaşında yetişkin bir insan gibi konuşabiliyormuş, 3 yaşında da her şeyi okuyabiliyormuş. 5 yaşında Shakespear'in oyunlarını ezbere biliyormuş. Hatta rivayete göre Kral lear'i tek başına oynuyormuş. babasıyla dünyanın dörtte üçünü gezmiş. Amerika'daki yayın yapan bir gazetede kendisiyle ilgili yayınlanan bir haberde; karikatürcü, şair, oyuncu ve sadece 10 yaşında diye bahsedilmiş.

Bir diğer filmimiz ise "kayıp".Costa Gavras'ın yönettiği 1982 yapımı filmin oyuncuları arasında; Jack Lemmon, Sissy Spacek, Melanie Mayron ve John Shea var.


Jack Lemmon,Charles'ın babası, New York'ta etkili bir poziyonda yaşayan iş adamı rolünde. Charles'ı umutsuzca arayan eş rolünde de Sissy var. 1973 yılında Şili'de gerçekleşen darbe sırasında oğlunu yitiren ABD'li babanın bu ülkede oğlunu arayışı anlatılıyor. Tutuklamaların yoğun yaşandığı o günlerde Amerikalı gazeteci, yazar ve yapımcı evinden alınmış, bilinmeyen bir yerde sırlara kadem basmıştır. Eşinin aramaları fayda etmez. Baba oğlunu ararken Şili darbesine ilişkin bazı ipuçları elde eder. Ayrıca gerçekte hiç tanımadığı oğlunu da anlamaya başlar.Bu ipuçları onu, Charles'ın siyasal sebeplerle cunta tarafından yok edildiği sonucuna götürür. Tüm yolları denerken en başta kendi yurttaşları tarafından ciddi sorunlarla karşılaşır.

Son film ise "stalingrad". Görüntülerinden ve konusundan en çok etkilendiği film ne derseler, sanırım cevabım "Stalingrad" olurdu. Yönetmeni Joseph Vilsmaier, 1993 Almanya yapımı. Oyuncular; Dominique Horwitz, Thomas Kretschmann, Jochen Nickel. Filmin sonunu biliyorsunuz, ama kendinizi filmden alamıyorsunuz. Muazzam bir kadro. Bir savaş ancak böyle anlatılabilirdi. Kuzey Afrika cephesinde başarıyla görev yapan taburu, dinlenmek üzere İtalya'ya sevk ederler. Ardından yeni bölgeye Rusya'ya Stalingrad'a sevk kararı çıkar. 1,5 ay içinde zafer kazanılması, kışa girmeden zafere kesin gözüyle bakılmasına rağmen kışın erken bastırması planları altüst eder. Baş rol dışındaki oyuncular amatör oyunculardan oluşuyor. Çok anlamlı bir film.

Hiç yorum yok: